BEN KADİM ŞEHİR SELÇUK -2-
" KIRGINIM "
Gökhan Çetinçelik
efesinsesi@gmail.com -BEN KADİM ŞEHİR SELÇUK
KIRGINIM
Merhaba, ben kadim şehir Selçuk. İstersen, senin deyiminle Efes Selçuk. Bir selamı çok görmezsin umarım bana. Son beş yılda, kaç bin kişiden samimi bir selamı bile esirgedin, hatırlasana!
Pek yakında kuvvetle muhtemel meslektaş olacağınız, sıradan bir Selçuk sevdalısı, bana Efe-Selçuk ismini takmıştı Bu ilham ona Rumeli Hisarı’ndan İstanbul Boğazı’nı seyrederken gelmişti. Zaten benim halkım, her nereye gitse, hatta antik çağın veya modern çağın harikalarının olduğu yerlere de gitse, gidenlerin kalpleri hep, ama hep bende kalır. Çok mu iddialı, kibir dolu mu geldi sana bu cümle? Gelmesin, ben gerçeğim, kibir sensin!
The Sherif’e sor bakalım Sydney Opera Binası’nı seyrederken, Antik Tiyatrom burnunda tütmüş mü, tütmemiş mi? Kan Kardeşler’e sor, demir yığını Eiffel Kulesi’ne, Big Ben’e bakarken, akıllarında, kalplerinde İstasyon Meydanı varmış mı, yokmuş mu?
Gurme Kan, Paris’in en ünlü restoranlarına gitse, benim manguta mantarım gibi bir lezzet bulabilir mi? Kokoz’un veya Pamuk’un sandviçlerini, değişir mi Fransız Mutfağı’nın en iddialı yemeklerine? Diğeri, Varyemez’in çayından aldığı lezzeti, İngiliz çaylarından alabilir mi?
Abasız’a sor, Bordeaux/Alsace şarabı mı, Şirince/Gökçealan şarabı mı daha makbuldür diye. Tavaslı’ya sor bakalım, “Danimarka’nın tapusunu vereceğiz sana, ama bir daha asla gidip Pamucak’ta gün batımı izleyemeyeceksin” deseler, kabul eder mi?
Kıp Kıp, macera dolu Amerika’da, Güzel ise, Tayland veya Japonya’da olsa da, kalpleri hep bende değil mi? Hasan Deden, boğaza karşı mı yudumlamak ister Bomonti’sini, yoksa St. Jean tepesinden seyrederken mi beni?
Sor bakalım benden uzun süre ayrı kalmış insanıma, İzmir’den gelirken o son virajı döndüklerinde, Ayasaluk Kalesi’ni gördüklerindeki, heyecanı, sevinci, coşkuyu, bahtiyarlığı değişirler mi dünyalara?
Ama sen, ama sen, beni bir kalemde sildin, buruşturup, üzerine “ilham veren kent” yazdırdığın çöp tenekesine attın da gittin. Bu arada, “ilham veren kent” ne kadar da duygusal! Çöp tenekelerine yazılması, ne büyük ironi! Ben kahrolmayım da kim kahrolsun? Benim sana verdiğim ilham, Karşıyaka’ya, Konak’a mı değişmek oldu beni, bu ne cüret!
Ben, ki Selçuk, dünya tarihinin en nadide şehirlerinden biri. Sen, ne sandın ki kendini? Ben zamanında Büyük İskender’i reddetmişim. “Büyükşehir, Karşıyaka, Konak, olmazsa gelip tekrar Selçuk’a konak.” Öyle mi? CMYLMZ duygusallığını, cebine koy da git. Ben senin adını KİBİR koydum, kibrini yanına al da git.
Sen, benimle ilgili hiçbir hayal kurmamışsın. Tüm hayallerin kendi ikbalin üzerineymiş, geç olsa da anladım. Ondanmış, beni ve halkımı hiçe sayman. Ne gözün, ne de gönlün bizimle değilmiş senin. “Marka Kent” deyip deyip, sen kendini marka yapmaya çalışmışsın. Kentini değil, kendini sevmişsin. Candan olmak varken camdan olmuşsun, sen. Bu arada, mesleğindeki reklam yasağı çok iyi gelecek sana.
Dışarıdaki ve yukarıdakilere izzet-i ikram, halkıma dirsek. Yukarılardaki ahbap çavuştan medet umacağına, sanal alemin sahte cazibesine kapılacağına, güzel halkıma inmeyi deneseydin, o halk seni en yüksek noktalara taşırdı, inan.
Sen “kısa yolcu” oldun, emek vermeden yükseleyim dedin. Egolarının, kibrinin esiri oldun. İşte tam bu sebeple, kısacık bir hikaye olarak kalacaksın.