Önce Saygı
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Elbette muhalefet yapacağız ama belli bir seviyenin altına düşmemek şartıyla. Bunun seviyesinin de ilk şartı, olmazsa olmazı aileleri işin içine asla katmamaktan geçer.
İbrahim Becer
2497i.becer@gmail.com -Önce Saygı
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Elbette muhalefet yapacağız ama belli bir seviyenin altına düşmemek şartıyla. Bunun seviyesinin de ilk şartı, olmazsa olmazı aileleri işin içine asla katmamaktan geçer. Bazı gizli hesaplardan yapılan yorumlar, kimi bel altı vuruşlar okuyorum da hoş değil. Herkes hesabını Nisanın ilk sabahına göre yapıyor ama bir noktayı da atlıyor: O sabah yine yüz yüze bakacağız. Sengel ya da Ülgür veya Bakıcı aileleri bu şehrin temelinde harcı olan ailelerdir. CHP’yi elimden geldiğince eleştiren ben aynı zamanda beş yıl boyunca Sengel Ailesi çalışanıydım. Bu aile işletmeleri sayesinde bu şehir için ciddi istihdam sağlamıştır. Bu aile ki benim siyasi görüşümü de bildiği halde her şeylerini bu beş yıl boyunca bana emanet etti. Filiz Hanım keza, kitabımdan yüklü miktarda alıp misafirlerine hediye etti. Az önce Avcılar Kulübünde Vefa Bey’le selamlaştık mesela. Yanisi şu ki arkadaşlar, aileleri hedef alan her türlü mesajın amacına ulaşmayacağını bilin isterim.
Gelelim konumuza…Köşe yazısı da dahil olmak üzere medyayla uğraşan eli kalem tutan tayfası önce ne yapıp edecek iletişimin altın kuralını öğrenecek. İletişimde önemli olan senin ne söylediğin değil, karşı tarafın ne anladığıdır. Gerek köşe yazısı olarak gerekse sosyal medya marifetiyle ucuz, acemi işi, inandırıcılıktan uzak bir söylenti dillendirilir oldu son günlerde CHP cenahından. Neymiş efendim; Vefa Bey’in arkasında, ne Devlet ne de herhangi parti olmamasından sebep adama sorarlarmış ‘hangi güçle ne yapacaksın’ diye.
Peki aslında CHP Selçuk ne demek istiyor: ‘Vefa Bey, biz seni biraz fazla hafife almışız. Sen bağımsız aday olarak hesapları alt üst ettiğin için seni istemiyoruz ama bunu da dillendirebilmek için bize sebep lazım. Bu sebep de arkanda kimin kimsen olmayacağı için Selçuk’un beş yılını heba edeceğin bla bla bla…
İnsan aklı nisyan ile mâluldur der eskiler, yani çabuk unutur. Hafızaları biraz tazeleyelim de bazı şeyler yerine otursun. Sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla belediyenin ‘Love Erdoğan’ afişlerinin kaldırılması sebebiyle hali hazırda bir hukuk süreci zaten devam ediyor. Buna değer miydi, atılan taş ürkütülen kurbağaya değdi mi gibi soruların cevabı bu yazının konusu değil. Zaten kimsenin de arkasını kurcalamaması istendiği için hemen akabinde, ‘bizim tek sevdamız Atatürk’ sloganı yürürlüğe sokuldu ki işe meşruiyet kazandırılsın. Lakin, mevcut yönetime yapılan en büyük eleştiri olan ‘çiçekle, böcekle, kermes tadında festivallerle geçen beş sene’ hesaba katıldığında ateş olmayan yerden de duman çıkmadığı bir kez daha anlaşılıyor. Ha, ortada bir ya da birden fazla proje vardı da engellendiyse o da ayrı bir yazının konusu. Devlet adil olmalı ve böyle ‘partizanlarının gazını almaya yönelik’ çıkışları elbette görmezden gelmeli der ve onun da hakkını verirdik. Yanisi şu ki, ‘arkasında kim var’ sorusunu sormadan evvel insan ‘arkamda kim var’ diye sorar. Benim gördüğüm kadarıyla, arkadakini bilmem ama Ankara’da kimse olmadığı için basit bir otopark işi çözümünde bile Ak Parti yönetimi eşliğinde başkentlere taşınıldı. Çok da zeki olmaya gerek yok. Hesap belliydi: Ak Parti sürece dahil edilecek, karar aleyhte olursa bomba kucaklarına bırakılacak ve en geç yaklaşan yerel seçimlerde patlatılacak, yok lehte bir sonuç olursa ver elini İstasyon Meydanı, sonrasında ‘direne direne kazanacağız. Tabi ki yersen. Hiç lafı eğip bükmeden, dolandırmadan söyleyeyim: Bu şehrin Ankara ile yoktan var edilen sorunlarının çözümünü, gelmiş geçmiş Ak Parti yönetimleri ve onların sıcak tutmaya gayret ettikleri ikili ilişkileri çözmüştür. Çalacak tek bir kapı bile bırakmadıkları yetmemiş gibi her seferinde açıkça şantaj yapmışlardır ama yine de yatsınlar kalksınlar dua etsinler o koltuklarda şehrini seven insanlara işlerini gördürmüşlerdir.
Hadi geçtim Ankara’yı…aynı partiden olunmasına rağmen meğer biz Büyükşehir’le de kabağı kırmışız anladığım kadarıyla. Hani şişeden çıkan cin size üç dileğinizi sorar da eften püften isteklerle üç hakkınızı doldurursunuz masallarda ya, hemen hemen aynısı oldu geçenlerde. CHP İzmir adayı geliyor ve asfalt isteniyorsa demek ki geçen zaman zarfında bu kadar cüzi bir istek bile karşılanmamış demektir. Hoş, yakın zamanda Tunç Bey son bir hamleyle alt yapı işinin startını vermiş ve ortaya enteresan görüntüler çıkmıştı. Meğer İzmir’in alt yapısı cennet mekân Abdülhamit’ten kalmaymış. Kendisi 1876 -1903 arası hüküm sürmüş ve tahttan zorla indirilmiş bir padişahtı. Hani şu Livaneli’nin gerici dediği sultandan bahsediyoruz. Tunç Bey gibi hiçbir tasnife girmeyen dans figürleri bilmezdi kendisi ama o gerici(!) zamanında yapılanlarla İzmir bugüne gelebilmiş. Yani sizin İzmir dediğiniz. Kendisi muhtaç bir dede / varıp kime himmet ede’ dedikleri kimseye faydası olmayan bir şehirmiş.
Bazı şeyler kafamda yavaş yavaş aydınlanıyor. Doğma büyüme buralı olarak son zamanlarda bir şey dikkatimi çekmekteydi. Biz resmi bayramlar da dahil olmak üzere neden her şeyi protest bir şekilde kutluyor ve devamlı bir mesaj kaygısı taşıyorduk. Bizim dünyadaki karşılığımız Kuzey Kore’ymiş. Çünkü onlar da bizim gibi yakın, uzak kim varsa kabağı kırdıkları için törensel bir ayin ve yalnızlaşma kaderleriydi. Bugün bizim de başımıza gelen budur. Merkezi ya da yerel kim olursa olsun herkesle aramızın bozulması, gelmesi muhtemel yardımları akamete uğratmış mıdır? Adım gibi eminim ama ispat edemem.
Yanisi şu ki, mevcut yönetim arkasına alması gerekenleri karşısına almasına rağmen bir şekilde halledebiliyorsa kaygıya mahal yok demektir. Tabi, bu demek değil ki hasbelkader kazanır da gelirse hiç zorluk çekmeyecek.
O çekmez arkadaşlar! Kazanırsa eski partisine gider ve ‘mekanın sahibi geri geldi’ deyip kaldığı yerden devam eder. Olan yine bu şehre olur. Yine sinek deriz, yine yol deriz, yine vizyon deriz ve dertlerimiz daha bir katmerleşir. Bunun üzerine bir de kendisi gibi olmayanlara tahammülsüzlüğünü hesaba kattığınızda bize deja vü yaşamak kalır. Taraflı tarafsız herkes kabul edecektir ki, geçmiş performansı değerlendirildiğinde kendisi bizim tayfadan hiç hoşlanmaz. Bazen sosyal medyada görüyorum da güleyim mi ağlayım mı bilmiyorum. Zeynel Hoca döneminde Ak Parti kontenjanından belediyeye girip de şimdilerde Vefa Bey’e destek veren eski bozkurtlar, mücahitler var. Söylenecek çok şey var da Allah size de akıl fikir versin. Henüz fotoğraf paylaşmaktan öteye gidemediler çünkü ortada bir şey yok. Rahatınızı bozmayın arkadaşlar yarın da, öbür gün de bir şey değişmeyecek. Denilebilir ki hatipliğinin ihtisasını da hançereden üzerimizde denemişliği çoktur. Şu an için fincancı katırlarını ürkütmenin doğru olmadığını bilecek kadar kurt bir siyasetçi olduğu için de güler yüzlü kareler veriyor. Veriyor vermesine de yaşı olanlar o gülen yüzdeki keskin dişleri şimdilik göremese bile oralarda bir yerde olduğunu biliyor. Kurt, ilk ısırığı en yakınından alacaksa bu eski arkadaşlar kendine dikkat etsin.
Dini literatüre sahip olanlar bilir; bazı günler ve geceler vardır ki af ve merhamet kapılarının açılmasından bahseder. Hoca maşallahı var, o kapılar yıl on iki ay açık. Selçuk’ta siyaset o kadar tarafgir yapılır olmuş ki bazıları bu güler yüzü, samimiyeti, tevazuyu zayıflık olarak görüyor. Bunca yıldır yazar çizerim, bir insanı insan yapan bu kadar güzel özelliklerin bu derece anlam kaymasına uğradığını ilk defa burada görüyorum. Yakın bir zamanda bunun zayıflık değil bir karakter olduğunu herkes görecek de iş işten geçecek. Arkadaşlar, Hoca’nın kendisinin de siyasetçi olma iddiası yok zaten. Yerel seçimlerde de ‘siyasetçi olmak’ aranan bir kriter değildir. ‘Bu şehre en iyi hizmeti kim sağlar’ sorusu 31 Mart’a kadar ortada duran bir soru. Bizim cevabını aradığımız da zaten bu soru değil mi?
‘Kim kazanırsa kazansın…’ diye bir cümle asla kurmayacağım. Kimseyle bir hesaplaşma gayretine girmeyeceğinden emin olduğum için Hoca kazanmalı. Koskoca bir şehri şahsi hedeflerine, hesaplarına kurban etmeyeceği için Hoca kazanmalı. Vizyonu Taş Köprü’den öteye olduğu için Hoca kazanmalı. Kendi hayallerini, bu şehrin hayallerine feda edeceğini bildiğim için Hoca kazanmalı. En önemlisi de hayallerinin dayanağı olduğu için, konusuna hakim olduğu için Hoca kazanmalı.
Çünkü Selçuk’un telafi edebileceği başka bir zamanı artık yok…