Adana escort Alanya escort Anadolu yakası escort ankara escort Antalya escort Ataköy escort Avcılar escort Avrupa yakası escort Bahçelievler escort Bahçeşehir escort Bakırköy escort Başiktaş escort Beylikdüzü escort Bodrum escort Bursa escort Denizli escort Diyarbakır escort Esenyurt escort Eskişehir escort Etiler escort Fatih escort Gazinatep escort Halkalı escort istanbul escort İzmir escort İzmit escort Kadıköy escort Kayseri escort Kocaeli escort Konya escort Kurtköy escort Kuşadası escort Malatya escort Maltepe escort Mecidiyeköy escort Mersin escort Nişantaşı escort Pendik escort Muratpaşa escort Şirinevler escort Şişli escort Taksim escort Ümraniye escort ataşehir escort kartal escort
09 Şubat 2024 - Cuma

Selçuk üzerine

Doğup büyüdüğümüz bu beldeye kör ve sağır değiliz.

Yazar - İbrahim Becer
Okuma Süresi: 9 dk.
İbrahim Becer

İbrahim Becer

2497i.becer@gmail.com -
Takip EtGoogle News

Şehre çok nadiren inen, inse de oyalanmadan zeytin ağaçlarının altında kurduğu tek kişilik dünyasında yaşayan biri olmakla birlikte doğup büyüdüğümüz bu beldeye kör ve sağır değiliz. Şu aralar alttan alta dillendirilen en büyük dedikodu Vefa Bey’in bağımsız aday olarak geri döneceği üzerine. Yalnız bunu dillendiren arkadaşların tam da söylerken takındıkları tavır çok garip; sanki kimsenin ulaşamayacağı gizli bir bilgiye haizmiş, ya da ne bileyim kimsenin duymasını istemezmiş gibi birtakım mimikler, bunu söylemek ister gibi olmakla beraber aynı zamanda ağır basan bir korku hâli, bir önceki seçimde verdiği oyun karşılığı olan menfaatlere ulaşamamanın yarattığı büyük hayal kırıklığı sonunda gelip oturan rövanşist duygular…

                Kırkımız, kırkımızı da tanırız derler ya. Yukarıda saydığım ya da daha fazla sebepten dolayı bir kurtarıcı misyonu yüklediğiniz Vefa Bey gelmez arkadaşlar. Bunun bir cesaret işi olduğunu söyleyerek kimseyi rencide etmek istemem ama sen bile bu dileğini utana sıkıla, korka korka söylemekten imtina ediyorsan bir hesap adamı olan Vefa bey elli kere ölçüp biçmiştir. Her hesap adamı da mantık olarak riskleri ve alınan riskler neticesinde eline ne geçeceğini hesaplar. Hayatımda bir çay içmişliğim yok kendisiyle ama adım gibi eminim: Selçuk’ta CHP’ye kaybettirmiş bir kurtarıcı olmak kendisi için pek de hoş bir sıfat olmaz. Aslında ondan bu tarihi görevi üstlenmesini isteyenlerin hemen tamamı sıkı birer CHP’li kişiler. Bir şekilde Filiz Hanım’dan fazlasıyla şekvacı olan bu arkadaşların bu kadar yerel konuşmalarının da en büyük sebebi, CHP’nin durumu. Çünkü şu anda kendilerinin elle tutulacak tarafı yok.

                Yakın zamanda Tayyip Bey’in ‘topunuz gelin’ davetini bir ironi sayıp gerçekten de elini kolunu sallayıp gelen muhalefet cephesine lokomotif görevi gören CHP büyük yara almıştı hatırlarsınız. Kurtlukta düşeni yemek kanundur sözü gereği de Genel Başkan değişti ve CHP’de savrulup gitti. Şu aralar kankası Dem  Parti gibi eşbaşkanlıkla yönetilen, Bu ülkede kendisi gibi düşünmeyen herkesin kanını içmeye yeminli oluşumlarla aynı karede bulunmaktan çekinmeyen bir CHP var artık. Tek yeteneği Türk’e nefret kusmak olan sözüm ona sanatçıların elini öpen, onların ağababalarının ayakları altına kırmızı halılar seren, Adliye binasında öldürülen teröriste kol kanat geren, o canım İstanbul’un ilçeleri üzerinde pazarlık etmekten çekinmeyen, her türlü şantaja boyun eğen bir siyasi hareket kimin ne işine yarar ki?

                Dolayısıyla hemen her yerde Genel Merkezden ümidini kesenler soluğu dar çevrelerinde alıyorlar. Yarım kalan hesaplar ya da iç hesaplaşmalar artık parti ketumiyetini aşıp ayan beyan yapılır hale geldi. Yanisi şu ki değerli arkadaşlarım, Vefa Bey’in bu gölgelerde gezmesine çok büyük anlamlar yüklemeyin. Kim kurt, kim değil bunun cevabının alınacağı yer seçim meydanlarıysa, kurtlukta düşenin başına nelerin geldiği biliniyorsa bu filmin sonu da bellidir. Bunu ben biliyorsam siyasetin bir kurdu olan Vefa Bey’de hayli hayli bilir. Yerel seçimlerde de konuşulacak konular da vaatler de değişmez. Kim, nasıl daha iyi hizmet edecek sorusuna cevap arayacağımız günlerden geçiyoruz. Birer sabun köpüğünden öteye geçmeyen, iç hesaplaşmanın mahsulü konular taraflarını ilgilendirir. Bizim gibi sıradan vatandaşların derdi, şehrinin nasıl daha iyi olacağı ve komşularıyla arayı nasıl kapatacağı sorunudur. Konu kısaca, marka değeri kalmamış ve kendisini tüketmek için her şeyi yapan bir siyasi partiden ümidini kesenlerin kendi markalarını parlatma çabasıdır.

                ‘Efendi, konu madem boş o zaman neden bu kadar yazdın’ diyenlere de selam olsun. Öncelikle emekli adamım ben. Ölmüş eşek kurttan korkmaz misali bu saatten sonra aklımdan geçeni ‘nezaket çerçevesinde’ söylerim. Başka bir yazının konusu olmakla beraber kiminle konuşsam gözlerindeki o korkuyu görüyorum. Bu şehir ne ara bu kadar korku dolu oldu bilmiyorum ama onu da öğreneceğim.

                Neyse, tarafları kendi iç çekişmeleri, nizaları, kavgaları, küslükleri, hesaplaşmalarıyla başbaşa bırakıp kendi konumuza, şehrimize, Selçuk’a dönelim. 

Yakın zamanda yayıncım İstanbul’dan beni ziyarete geldi; adettendir, şöyle kısa bir Selçuk turu yaptık ve en son Su Kemerleri altında Nadir Abi’nin yerinde birer çay içerken, etrafına hayran hayran baktığını görünce etkilenip etkilenmediğini sordum. Çok yer gezmiş ve gittiği yerleri de iyice sindirebilmek adına yürüyerek, uzun müddet kalarak anlamaya çalışan bir adamdır kendisi. Omuz silkerek ’sadece şaşırdım’ dedi ve devam etti: ‘Çok daha görkemlilerini dünyanın değişik coğrafyalarında gördüm görmesine de bu kadar eserin bu kadar dar bir alana sıkıştığını ilk defa görüyorum. Daha da enteresanı bunun tanıtımını becerememiş olmanız.’

                Dışardan bakan göze ihtiyaç her zamankinden fazla günümüzde. Eyvallah, ayakta kalmış eser her yerde vardır ama Selçuk’ta olduğu kadar birbirine yakın ve birbirini tamamlayan bir coğrafya bulmak biraz zordur. Kaba bir hesapla üç hamam, beş cami, bir çeşme, bir kilise, bir kale, su kemerleri, eski reji binası falan derken yürüyüş mesafesinde bir hazineden bahsediyoruz. Bu kulaklar neler duydu seçim meydanlarında, hele ki seçimin yereli söz konusu olduğunda. Ağırlıklı vaatlerimizden ilki meyve suyu ve salça fabrikası ise, Selçuk’un tanıtımını yapmak ve namını yedi cihana duyurmak ikincisiydi. En nihayetinde iş geldi dayandı tam Türk işi kurnazlıkla çözüldü. Şehrin isminin önüne bir ‘Efes’ takısı koyarak işi çözdüğümüzü sandık ama gördüğüm kadarıyla o da olmadı. Yanılmıyorsam 2012 Efes’i ziyaret eden turist sayısıyla 2023 sayıları İki milyon civarında. Bu sayı da artık psikolojik sınır olmuş olmalı ki iyi rakam olarak dillendiriliyor. Şeytanın avukatlığını yapmak istemem ama Paris Bit Pazarı’nın yıllık ziyaretçi sayısı beş milyon.

                Örnekler çoğaltılabilir de gerek yok. Demem o ki bu iki milyon kişi öyle ya da böyle zaten gelen bir miktar.  Belediyenin temel geçim kaynaklarından en önemlisinin otopark gelirleri olduğunu geçtiğimiz günlerde öğrenmiştik. Bir iş gereği geçtiğimiz hafta içinde komşumuz Ödemiş’e gittim de itiraf edeyim şaşırdım. Bir arı kovanı gibi çalışan ve üreten insanların yarattığı bireysel zenginliği görünce aradaki makasın ne kadar açıldığına bir daha şahit oldum. Bizim ne kadar boş işlerle polemik yarattığımızı, ayak sürüdüğümüzü görmek isteyen komşularımıza gitsin ve aradaki farkı görsün. Biz ağzımızı açtığımızda burada yaşamanın ayrıcalık olduğundan dem vursak da işin doğrusu burası maalesef sığın da sığı bir yerleşim yeri olmaya yelken açmış gidiyor. Meandros nasıl ki Efes’in limanını alüvyonlarla doldurup şehri yavaş yavaş bitirdiyse, bu vizyonsuzluğumuz yetmezmiş gibi ötekileştirmeci tavrımız da da ısrarımız bizi bitirdi bitirecek. Bu şehre nefes aldırmak adına bu şehri kalbinde yaşayanlara ihtiyacımız var, çatık kaşı marifet sananlara değil.

                Ha, bu konuda şahsi düşüncemi sorarsanız bu beldeyi kimse bilmesin, kimse görmesin. Bunun yanlış olduğunu da domuz gibi biliyorum. Bir avuç benim gibi emekli münzevi hayatı yaşayan yaşını başını almış, ota boka şikayet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen miadı dolmuş tipler için bu şehrin körpecik gençlerine ‘mahrum’ sıfatı vermek fazlasıyla bencillik. İstanbul’dan çıkıp gelen dünyayı gezmiş bir entelektüel olan yayımcımın gördüklerini her gün gören gözler olalım isterim ben. ‘Kökü mazide bir âti’ dedikleri bu şehirde herkes fikrini açıkça söylesin. Ne yapıyorsak bu şehri daha da güzelleştirmek için yapalım.

                İster gölgede ister aydınlıkta gezinsin bizim böyle insanlara ihtiyacımız var.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.