05 Mart 2024 - Salı

TOPRAK ALTINDA KALANLARIMIZ

Haftalar geçmesine rağmen o 9 vatandaşımız hala toprak altında.

Yazar - Mehmet Ali Tıraş
Okuma Süresi: 4 dk.
Mehmet Ali Tıraş

Mehmet Ali Tıraş

mehmetalitiras@gmail.com -
Takip EtGoogle News

                                               TOPRAK  ALTINDA  KALANLARIMIZ

            Çok unutkan bir millet olduk diyorum. Yılı bile değil haftası bile dolmadan “acı” olayları unutuyoruz. İşte geçen ay içinde; Erzincan-İliç ilçesinde meydana gelen maden faciası. Haftalar geçmesine rağmen o 9 vatandaşımız hala toprak altında.

            Bu konuyu gündeme taşımak ve o çevre ile ilgili bilgi vermek için yazıma başladım. Çünkü o havaliyi iyi tanıyor ve biliyorum.

            1964 yılı Ekim başında İlk tayinim İliç ilçesi,Kapıkaya  köyü idi.Munzur dağ sırasının eteğinde, ilçeye 35 km. uzaklıkta 30 hanelik bir köy. Köyde; 12-60 yaş aralığında “erkek” nüfus yoktu. Hepsi de İstanbul’a giderek iş yerlerinde veya çırak olarak başkalarının işyerlerinde çalışırlarmış. Ancak yaz aylarında bir veya iki aylığına köye dönerlermiş.

            Köyün nüfusu giderek azalmaya başlamış. Ben gittiğimde 20-25 hane insan kalmıştı. Yaşlanıp da köye dönen yaşlılar; köye İstanbul kültürünü taşımış ama gelenek ve göreneklerini hiç değiştirmemişler.

            Orada 4 yıl çalıştıktan sonra; 1968 yılında İzmir-Selçuk-Acarlar Köyü öğretmenliğine atandım. O köyden evlendiğim için her yıl olmasa bile birkaç yılda bir yazın köye gider bir ay kalırdık.

            1994yılı Ağustos ayında köy imamına telefon ederek kayın biraderimle görüşmek istediğimi söyledim. (Köyde sadece bir telefon vardı ve o da imamın evinde)10 dakika sonra “Hocam, dışarıya çıkıp haber veremiyorum. Çünkü köyün etrafı teröristlerce sarıldı.) telefon kapandı.

            Ne olduğunu bir türlü öğrenemedim. Sabah TV nu açtığımda vali rahmetli Recep Yazıcıoğlu konuşuyordu. Yaşlı karı-koca iki kişinin öldürüldüğünü söylüyordu. Yani 20 Temmuz Başbağlar katliamından sonra.

            Aradan bir yıl geçti ve “korunmasız” köylü İstanbul’a taşındı.Bir hafta sonra da yine teröristler tarafından köy ateşe verilmiş. Bir iki ev ve cami ile bitişiğindeki (okul olarak kullandığımız) bina kalmış. Böylece 1999 yılına değin köy bomboş kaldı. Bu yıldan sonra varlıklı olanlar yeni bina yaptırmış,evleri harap olanlar tamir ettirmişler.Bir de 4 ailenin kalabileceği “Köy Konağı” yapmışlar.

            Şimdilerde ise yazları birkaç aile Nisan-Ekim ayları arasında köye gider, kışlık yiyeceklerini hazırlarlar.

            Gelelim asıl konumuza. Kayın biraderim, yanan ve yıkılan evi kendi çabasıyla yeniden yapmıştı. Her yıl yazın köye gider Kasım ayına kadar kalırdı. Arıları vardı. Evin bahçesine sebze dikerdi. Meyve ağaçlarını budar ve gübrelerdi. Biz de 3 yıl öncesine kadar ara ara köye giderdik.

            Geçtiğimiz yıl onu kaybettik. Son gidişinde; köydeki meyve ağaçlarının çiçeklerini döktüğünü, Munzur yaylasına gelen davar sürülerinde koyunları “düşük” yaptığını ve yaylanın zarar gördüğünü anlatmıştı. Neden mi? Elbette 30km.uzaklıktaki SİYANÜR yüzünden. Yöre halkının defalarca şikayetçi olmalarına ve mağdur duruma düşmelerini dile getirmelerine rağmen hiçbir sonuç alamadıklarını söyledi.

            İliç ilçesindeki sürü sahipleri hayvanlarını satıyorlar ve madene asgari ücretle işçi oluyorlar. Sonra da Erzincan Milletvekili Binali Yıldırım bir demecinde; “İliç halkı bu maden yüzünden değişti, kalkındı. Dedi. Yine Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’de de “tık” yok.

            NOT: Her yıl üç aylarda Kur’anı okur ve açıklamasını da incelerim. Yunus suresinin 44.ayetinin mealinde ; “Allah, kullarına zulmetmez. İnsanlar kendi kendilerine zulmederler.” diyor. Yorum sevgili okurlarımın.

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.