VEFA!
Her ne kadar “teşbih de hata olmaz” gibi bir atasözümüz biliniyor olsa da...
Hüseyin Taşyakan
tasyakan66@gmail.com -VEFA!
Her ne kadar “teşbih de hata olmaz” gibi bir atasözümüz biliniyor olsa da, ‘Vefa’yı yanlış tarife sebep olmamak için TDK’ ya göre tam olarak anlamını buraya yazmayı uygun gördüm değerli okuyucular.
Karşıma çıkan iki anlamından ilkinde ‘Dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinde süreklilik sağlamak, arkadaşlığın kıymetini bilmek.’ İfadeleriyle karşılaşıyorken, ikincisinde ise ‘Sözünde durmak, vadettiklerini yerine getirmek, sözüne sadık kalmak.’ İfadeleri yer alıyordu.
Bu yazının çıkış noktası ise, her sabah 07 haber kuşağında takip ettiğim bir haber kanalında gazete manşetlerini aktaran program sunucusunun, Sabah Gazetesindeki bir başlığı okuduğu anda “Geç Allah aşkına!” tepkisi verip devamını okumaktan vazgeçmesi oldu değerli okuyucular.
(Bu arada üçüncü paragrafa girdiğim anda, başlıktaki ifadeyi okuduktan sonra burada umduğu mevzuu, kişi veya kişilerin olmayacağını anlayıp, yazının devamını okumaktan vazgeçecekler olursa, kendilerine gönül koymayacağımı, gücenmeyeceğimi de samimiyetle belirtmek istiyorum : )
7 Haziran Cuma sabahı Tele1’in ‘Sabah Pusulası’ programı sunucusu Musa Özuğurlu masasındaki gazetelerin manşetlerini sırasıyla aktarıyorken, Sabah gazetesinde yer alan, söylemi Yavuz Donat’a ait “Mehmet Barlas’a vefa” yazı başlığını seslendirdiği anda yukarıda da yazdığım gibi “Geç Allah aşkına!” diyerek elindeki gazeteyi masanın üzerine geri attı.
Musa Özuğurlu’nun (haklı da bulduğum) tepkisini görüp, merak ederek araştırınca, Yavuz Donat’ın o ifadeyi, 5 Haziran Çarşamba akşamı Anadolu Medyası mensupları için düzenlenen ödül töreninden izlenimlerini anlattığı ‘Külliyedeki Anadolu’ başlıklı yazısında kullandığını gördüm.
Öncelikle belirtmeliyim ki; zamanını aynı çevrede yaşayarak geçirenler için, yukarıda da okuduğunuz birinci anlamı itibariyle ‘vefa’ duygusundan bahsedilmesi kadar doğal bir şey yoktur. Mehmet Barlas’ın ölüm yıldönümüne denk gelmesi hasebiyle de, aynı çevreyi paylaşmış olanların kendisine vefa ödülünü lâyık görmesinde de bir beis yok, zira her ölüm en çok ve öncelikle kendi çevresini acıtır.
Benim burada dikkatleri çekmek istediğim şey, rahmetlinin sağlığında ne kadar kötü bir örnek olduğu hasebiyle gazetecilik mesleğine verdiği zarardır. Zira çoğunuzca da mâlumdur ki, Mehmet Barlas meslek hayatı boyunca haklı haksız olup olmadığına bakmadan sadece güçlü olanın, muktedirlerin, dolayısıyla iktidarların yanında bir görüntü vermiştir.
İşte bu yüzden, kendisi de meslek hayatında uzun yılları geride bırakmış Yavuz Donat gibi bir ismin bile yazısında geçen “Mehmet Barlas’a Vefa” ifadesi, mesleğinin gerektirdiği onurlu dik duruştan taviz vermeyen gerçek gazeteciler için âni refleksler yaratacak kadar tepkiye neden olmuştur, olacaktır da.
Bu arada üç satır öncesi kullandığım ‘bile’ ifadesinden ötürü hicap duyduğumu da belirtmem gerekiyor sanırım, zira öyle az bir süreçte olmaması itibariyle, Yavuz Donat’ın da suya sabuna dokunmayan duruşuyla, ‘bile’ yi hak etmediğini düşünüyorum sevgili okuyucular.
Bu satırlara mevzuu olmuş, ‘Külliyedeki Anadolu’ yazısına başlarken Anadolu’da yayın yapmakta olan yerel 545 gazete, 151 televizyon içinde saydıklarının çoğunluk itibariyle kendisi gibi suya sabuna dokunmadan yayın yapanlar olduğuna bakınca BİLE, hatta ısrarla ve yıllardır Fetö kumpaslarının baş sabıkalılarından Sabah isimli iftira yuvası gazete müsvettesinde mutlu mesut yazıyor olması BİLE, kendisinin neyi hak edip etmediğini gösteriyor zaten.
Dolayısıyla aynı çevrede yaşamış, aynı hizmet aşkı(!)ile yol almış havuz medyası paydaşları olmaları nedeniyle söz konusu zevat, en başta okuduğunuz ikinci anlamı itibariyle birbirlerine karşı bir vefa duygusundan bahsedebilir.
Ancak onurlu gazetecilik denilince akla gelen ilk ustalardan sevgili ve rahmetli Bekir Coşkun’un söylediği gibi; "Gazetecinin kaleminin mürekkebi alınterinden, diğer kısmı, şeref-haysiyet-onur alaşımındandır. Kırılır ama satılmaz." disturuyla mesleğini icra edenler için, o güruhta yer alanların birbirlerini hangi mevki, makam ve menfaat ile payelendirdiklerinin kıymeti harbiyesi yoktur!