BARİ YUTARKEN SÖVME!
Bu köşeyi takip edenler çok iyi bilir, yaklaşık 15 yıldır kaleme aldığım yazılarımın çoğunda takıntı yaptığım şey din tacirleridir değerli okuyucular. Bu duruma bağlı olarak Diyanet’in başındaki şahıs için de zerre kadar saygı duymadığımı burada altını çi
Hüseyin Taşyakan
tasyakan66@gmail.com -BARİ YUTARKEN SÖVME!
Bu köşeyi takip edenler çok iyi bilir, yaklaşık 15 yıldır kaleme aldığım yazılarımın çoğunda takıntı yaptığım şey din tacirleridir değerli okuyucular. Bu duruma bağlı olarak Diyanet’in başındaki şahıs için de zerre kadar saygı duymadığımı burada altını çizerek belirtmek istiyorum.
Kimse yanılgıya düşmesin!
Benim malum şahıs için düşüncelerim, yakın geçmişteki Ayasofya’nın tamamen ibadete açıldığı sıra,Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve bilahare kendisinin başında bulunduğu Diyanet’i kuran o kahramanı lanetlediği gün doğmadı. Kendisiyle ilgili, şahsımın zerre kadar saygısını hak etmeyeceğine dair tespitim daha uzun bir zaman öncesine dayanır.
Kendisi yine aynı makamda bulunduğu bir sırada, siyasi bir toplantıda dönemin Başbakan’ı (Bugünkü Cumhurbaşkanı) ile yan yana durmaktadır. O sırada siyasi beyanlarda bulunan Başbakan muhalif bir siyasetçi için küçümseyiciliğin ötesinde aşağılayan ifadeler kullanmaktadır ve bu şahıs duyduğu ifadeler karşısında büyük bir keyifle sırıtmaktadır. Görevi hasebiyle dinimizin inceliğini, güzelliğini topluma anlatıp yansıtması gereken bu şahıs, yanı başındaki bir siyasetçinin ağzından başka bir dindaşının aşağılanıp hakir görülme çabası için, keyifli bir sırıtmayla haz duymuştur. İşte, ekranlardan da yansıyan bu iğrenç tavrından ötürüdür ki; şu birkaç satırda çokça tekrarladığım üzere, o gün bugündür kendisine zerre kadar saygım olmamıştır. Zaten o tarihten bu yana, hepinizce malum olduğu üzere saygı duyulmaya değecek dişe dokunur bir icraatının olduğuna da tanık olmadık.
Göreve geldiğinden beri sıklıkla fakirliği öven (buna peygamberimizi de alet ederek), ezilip sömürülürken açlık ve yoksullukla boğuşan halktan “Sabır ve metanetli” olmalarını isteyen bu şahsın ülkemizdeki mazlumlar için tek bir ifade kullandığını görmemişsinizdir. Hatta kendisinin tuzu kuruyken, açlığın ve yoksulluğun perişan ettiği insanlara hiç utanıp sıkılmadan “Şatafattan kaçının” çağrısı yapmasını da, bir çoğunuzun küfre yorduğundan eminim değerli okuyucular.
İşte bu arkadaşın; geçim sıkıntısı içinde ezilerek yaşamak mecburiyetinde olan halkımızın karşısında muktedirlerin yanında olmayı tercih eden Beyefendinin kızının geçtiğimiz günlerde (BMV marka bir aracı olduğunu duymayan görmeyen kaldıysa, onlara da duyurmak maksadıyla olsa gerek) sosyal medyada bir paylaşımda bulunması, bu mutlu azınlığın aile boyu nasıl bir görgüsüzlük ve şımarıklık içinde olduklarını göstermesi açısından ibret vericidir.
Bu tavırlar için toplum içinde kullanılan bir ifade var ama, tabi ki o cümleyi burada kullanmamın imkanı yok! Ben “…küfür eder gibi” diyeyim, siz anlayın!
Yukarıda “aile boyu” deyince aklıma bir meczup geldi sevgili okuyucular. Bir zamanlar kaçtığı yurt dışından Türkiye’ye gelip “Ben mehdiyim” diyerek elinde asa ile dolaşan başka bir tımarhanelik tip; geçtiğimiz günlerde devletin kurucularına hakaret edip, lanetleyenler kervanına katıldı.
Sağolsun İstanbul, Ankara merkezli çalışan gazeteci arkadaşlar şöyle bir araştırınca bu meczubun da aile boyu devlet olanaklarına sahip olduğunu görmüşler. Mevcut iktidar dönemiyle beraber ailece zenginleşen bu şahsın oğlu Milletvekili, ağabeyinin damadı “yeliz” takma isimli şahıs eski Milletvekili, kendi damadı Sakarya Çevre ve Şehircilik’te İl Müdürü, ağabeyi Fetö’den el konulan şirketlerde kayyum ve onun oğlu ise Kocaeli’de İşkur İl Müdürü.
Yani bu utanmaz meczup, aklına geldikçe devleti kuranlara iftira, çamur ne varsa atmış, lanetler okumuş, ama kurucusuna küfrettiği devletin bütün imkanlarını aile boyu kullanmış ve kullanıyor.
Tam da başlıktaki ifadenin yeridir diye düşünüyorum değerli okuyucular;
Bari yutarken sövme!
Bu yazıyı izninizle kısa ama başka bir mevzuyla bitirmek istiyorum.
Hiç unutmam yıl 2012, aylardan Nisan.
Siyasi bir toplantı da konuşmacı ve dinleyici konumunda bir salonda oturan birkaç kişi, karşılıklı olarak şerefsizlik suçlaması üzerine “sensin” nidaları atıyordu.
Ve bugün, o muhteremleri yer yer aynı karede görüyorum.
Tabiki şaşırmıyorum, sadece bir durumu kabullenerek mırıldanıyorum; “Ey siyaset, sen nelere kadirsin!”